Çocukluk ve Kamu Güvenliğine dair

Şimdi size bir KAMU GÜVENLİĞİ POLİTİKA’sından bahsedeceğim.

Aşağıdaki yazı dehalar ve çocuk psikolojisi konularında ülkedeki önemli isimlerden olan Dr. Bahar Eriş’e ait.

“Alice Miller, diktatörlerin çocukluğuyla ilgili ilginç tespitler yapıyor:“Stalin, onu her gün döven alkolik bir babayla, genellikle ortada olmayan, onu en azından dayak yerken korumayan bir ananın tek çocuğudur.Stalin’in doğumundan önce annesi, tıpkı Hitler’in annesi gibi ilk üç çocuğunu yitirmiştir. Hayatta kalan tek çocuk olan Jozef, hiçbir zaman bir dakika sonra babası tarafından öldürülüp öldürülmeyeceğini bilmeden büyür.O zamanlar bastırdığı panik düzeyindeki korkular, büyüdüğünde onu paranoyaya, herkesin onun hayatına kast ettiği gibi çılgınca düşüncelere sürükler. Bu yüzden otuzlu yıllarda milyonlarca kişiyi kamplara kapatır ya da öldürtür.Böylesi görkemli ve saygı duyulan bir diktatörün ardında, tehditkar babaya karşı mücadele eden küçük çocuğu göreceği duygusuna kapılır insan.Belki de kendisinden entelektüel olarak kat be kat üstün olan kişilere karşı açtığı sözde davalarda, aslında her defasında babasının çaresiz çocuğu öldürmesini önlemeye çalışmaktaydı ama bunun bilincinde değildi. Eğer bunu bilmiş olsaydı milyonlarca insanın ölmesi gerekmezdi.Miller, bu diktatörleri sevgi ve güven ortamında büyüyen devlet adamı Gorbaçov’la kıyaslıyor:“O bugün yaşayan devlet adamlarının birçoğundan farklı özellikler sergilemiştir: Cesaret, esnek çözümler bulma, çevresindekilere değer verme, diyaloglarda sabit fikirli olmama, hayatını iktidar düşkünü birçok politikacıda görülen ikiyüzlülüklerden uzak ve tevazu içinde geçirme. Hiçbir zaman kendini körükörüne önemli hissetme dürtüsünün sonucunda saçma kararlara imza atmamıştır…Gorbaçov’un hayatı bir başka şeyin kanıtı olarak da dikkat çeker. En ağır maddi yoksunluklar bile, onun ruhsal bütünlüğüne ikiyüzlülükler, kötü muameleler, cezalar ve aşağılamalarla karşılaşmadığı takdirde zarar veremez.(Ailede) koruma ve güvenlik sunan bir iklim hüküm sürdüğü sürece bir çocuk (tüm zorlukların) altından kalkabilir.” “

Şimdi bu örneğe istinaden;Tam da bu nedenle çocukların güvenli bir aile ortamında, uygun eğitim ortamında ekonomik, sosyal ve kültürel koşullar ne olursa olsun güvence altında, eşit fırsatlar ve SEVGİ, İLGİ, HOŞGÖRÜ altında yaşamalarının garanti edilmesi, kötü ailevi ortamlardan güvenli ortamlara gerekirse alınmaları, insanların belli psikolojik esneklik ve ehliyetler kazanmadan ebeveyn ve öğretmen ve çocuk doktoru olmamaları gerektiğinde hemfikir olmalıyız. Çocukluk travmaları o çocuk büyüdüğünde önce yakın çevresine, sonra iş çevresine ve nihayet tüm topluma zincirleme etki edecek düzeye gelir. Evet her koyun kendi bacağından asılır, ama kokusu 7 mahalleye yayılır. ÇOCUKLUK başlı başına BİR KAMU GÜVENLİĞİ POLİTİKASI olarak ele alınmalı ve tüm kararlar buna dayanmalıdır.

Belediyelerin, yerel idarelerin ilk odaklarından biri çocukların dezavantajlı olduğu mahalle ve bölgeler olmalıdır. Sokakta dilenen, çalışmak zorunda kalan tek bir çocuğun olduğu yer iyi yönetilemiyordur. Bunun böyle kabul görmesi ve toplumun tüm kesimlerinin de bu sorumluluğu hissederek davranması gerekir. En çok yaşadığım şey sokakta çocuklarını döven aileler. Birkaç kez müdahale ettiğim için başım belaya bile girdi. Ama susmamak o çocuğa “bu dayağı bu şiddette yiyor olmak senin suçun değil, seni görüyorum, anlıyorum, yanındayım” duygusu vermek ve “yardımcı tanık” olmak yarın bir canavar daha yetişmesine engel olmak sayılır. Asla susmamaya, annesidir-babasıdır karışmayalım dememeye özen gerek… Çocuk bütün köyün.

Yardımcı tanık nedir derseniz de yine Dr. Bahar Eriş’ten:

“Alice Miller “kara pedagoji” diye bir kavramdan söz ediyor: Çocukların iradesini kırmayı hedef alan, gizli ya da açık iktidar, manipülasyon ve tehdit kullanımıyla çocukları itaatkar kullar haline getiren eğitim anlayışı.Bir de “yardımcı tanık” diye bir kavrama değiniyor. Böyle bir ortamda İstismara uğrayan çocuğa (nadiren olsa da) yardımcı olan ve acımasızlık karşısında denge unsuru olan kişi.Bu bence çok önemli bir nokta. Bu yardımcı sadece #ebeveyn değil herhangi bir kişi olabilir. Öğretmen, komşu, büyükanne, kardeş. Bir evin içerisinde ne kadar sıkıntı, tehdit olursa olsun eğer çocuğa hayatta destek olacak bir kişi bile varsa onun için kurtarıcı olabiliyor.

Dayanıklı, dirençli çocuklar yetiştirmek de bununla çok ilgili. Sevgi gösteren, ona güvenen, şefkat gösteren tek bir kişinin varlığı bile kırılmadan esnemeye destek oluyor. Çocuklar ancak bu şekilde dünyada #sevgi diye bir şeyin varlığından haberdar oluyor.Miller’a göre yardımcı tanığın olmadığı durumlarda çocuk şiddeti yüceltiyor. İleride aynı şekilde az ya da çok ölçüde şiddete başvuruyor. “#Hitler, Mao ya da Stalin gibi kitle katillerinin çocukluklarında böylesi bir yardımcı tanıktan mahrum olmaları anlamlıdır” diyor Alice Miller.“Kıyıcı tiranların çocukluğunda hep aynı şema çıktı karşıma: aşırı zulüm, ana babanın idealize edilmesi, şiddetin yüceltilmesi, acıların yok sayılması ve bir zamanlar çekilmiş ama yadsınmış gaddarlıklar yüzünden bir ülkenin tamamına duyulan hınç.”Buradan şöyle bir mantık yürütebiliriz: Çocuğuna sevgi ve şefkat veren anne baba ya da bakımveren, dolaylı yoldan toplumsal barışa hizmet eder.

Çocuğuna şiddet uygulayan, ceza veren, tehdit edenler ise intikam duygusuyla dolu insanlar yetişmesine yol açabilir. Bu da ülke toprağına şiddet tohumları ekmektir.”

Yorum bırakın