Bir “Kompostlaşma Alıştırması”: 17. İstanbul Bienali

*Bu röportaj 12.10.2022 tarihinde Artful Living’de yayınlanmıştır. Yazının devam linkine aşağıdan ulaşabilirsiniz.

17. İstanbul Bienali şehirle hemhâl olan bir yaşam deneyimi olarak tasarlandı. Pandeminin ardından gelen yeni süreçleri kültüre ve sanata dâhil etti. Şehirden dünyaya, iklimden sürdürülebilir yaşama, erişim kanallarından izleyiciyle iletişime bambaşka pencerelerden izlemeye devam ettiğimiz 17. İstanbul Bienali’nin yolculuğunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Güncel Sanat Projeleri ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer ile konuştuk.

1987 yılından bu yana İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, 2007’den bu yana Koç Holding’in desteklediği İstanbul Bienali yeniden İstanbul’u güncel sanatın buluşma noktası hâline getirdi. Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in üstlendiği 17. İstanbul Bienali’nde, 500’ün üzerinde katılımcının 50’yi aşkın projesi yer alıyor. Bu yıl bienal Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Zeytinburnu’nda yer alan 12 sergi mekânının yanı sıra, şehrin dört bir yanındaki 50’yi aşan sahaf, kitapçı, lokanta, sinema ve hastanelere ek olarak bir radyo istasyonunda izleyiciyle buluşuyor. 20 Kasım’a kadar devam edecek 17. İstanbul Bienali hakkında daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

 “İnsan türünün yol açtığı bu sağlık krizi, hem derin bölünmeleri hem de toplumsal ve ekonomik yaşamı düzenleyen normların sürdürülebilir olmadığını gözler önüne serdi. Böyle bir dönemde bir güncel sanat bienalinin amacı ne olabilir?” 17. İstanbul Bienali’nin temelinde yatan o soruyla başlamak istiyorum. Sorunun cevabı 20 Kasım’a dek ziyaretçilerle şekillenecek, dallanıp budaklanacak muhakkak, ama 2008’den bu yana işin başındaki isim olarak Bige Örer için böyle bir dönemde bir güncel sanat bienalinin amacı ne olabilir?

Bu soru gerçekten çok önemli… Hem benim için hem de dünyada farklı bienalleri böylesine küresel bir sağlık krizinin ortasında hayata geçiren tüm meslektaşlarım için hem kendimize hem birbirimize sorduğumuz bir soru oldu.

​Bu kırılgan kriz dönemi aslında yaşadığımız dünyaya hâkim olan sistemlerin açmazlarını, çıkmazlarını daha da görünür kıldı. Biz de böyle koşullar altında bienaller nasıl bir kamusal diyalog alanı oluşturabilir, fiziksel buluşmaların mümkün olamadığı bir dönemde farklı bağlar kurmanın yollarını nasıl önerebilir, gibi sorular sorduk. Mesafelere rağmen birbirimize özen göstermeyi, paylaşmayı, can kulağıyla birbirimizi dinlemeyi, toplumsal kültürlerimizi zenginleştiren ve canlandıran inisiyatiflere ve onların yürüttükleri süreçlere odaklanmayı önemsedik; uzun soluklu projeleri destekleme ve etkilerini çoğaltma ve çeşitlendirmenin önemine inandık.

500’ün üzerinde katılımcı ve 50’den fazla mekân… Bienal bu kez daha uzun sürecek, şehrin ara sokaklarına daha derinden nüfuz edecek, bir nevi yaşanan bir deneyime dönüşecek. Aslında özetle “vaktinden önce başlayacak, bittikten çok sonra da devam edebilecek”. Neden böyle planlandı, sonucunda bekledikleriniz neler?

Pandemiyle birlikte açığa çıkan toplumsal, siyasal, ekonomik ve ekolojik sorunlar, değişen dünya düzeni, bienal hazırlık süreçlerimizi de derinden etkiledi. Bir araya gelemediğimiz, araya mesafelerin girdiği böylesi bir dönemde, “üretim”den çok “süreç”lere odaklanmayı tercih ettik. Küratörler bu yılki edisyonun bir başlık altında toplanması yerine bienalin böyle bir zamandaki varlığına odaklandılar; kompostu bienal projelerinin bir araya gelebileceği bir yöntem olarak benimsediler.

Bige Örer

Bu dönemde tüm dünyada iş yapma biçimleri radikal şekilde değişikliğe uğrarken, zaten kırılgan olan kültür-sanat dünyası da bundan çok ciddi şekilde etkilendi. Küratoryal ekiple beraber bu durumu sanat bienallerinin önceliklerini, biçimlerini, katılımcı yöntemlerini ve izleyici beklentilerini yeniden ele almak için bir olanak olarak görerek bu bienali, bienallerin sanatçı-izleyici, zaman-mekân ilişkisini sorgulayan kavramsal bir zemin üzerinde şekillendirdik. Bu çerçevede bienal, geniş bir sürece yayılan, etkisi bienal öncesinde başlayan ve bienal bittikten sonra da devam edecek ve gündelik yaşam pratiklerine dokunabilecek bir anlayışla kurgulandı.

Güncel sanat ve bienal daha kısıtlı bir sanatsever kitlesine hitap ediyor denebilirdi rahatlıkla geçmişte. Bu kez iletişim yollarında da yenilikler var sanırım. Radyo, dijital kanallar? 17. İstanbul Bienali kimlere ulaşmayı hedefliyor?

Bu bienal, hem farklı formlardaki üretimlerle hem de sergi ve performanslara ev sahipliği yapan yeni mekânlarla kentin tamamını kucaklamayı hedefliyor.

Örneğin bu yıl ilk kez bienal mekânları arasında yer alan Barın Han, İstanbul’un tarihi yarımadasında, Çemberlitaş’ta 5 katlı bir binaya yayılıyor. Uzun yıllar boyunca hat ve cilt sanatçısı Emin Barın’ın stüdyosu olarak kullanıldı. 2019’dan bu yana sergilere, sanatçı atölyelerine ve buluşmalara ev sahipliği yapan mekânda 17. İstanbul Bienali kapsamında pek çok farklı eser sergileniyor.

Bienalin dikkat çeken mekânlarından bir diğeri, Fatih’in Zeyrek semtindeki The Çinili Hamam. 1540–1546 yılları arasında Mimar Sinan tarafından Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa için yapılan hamam 2023 yılında müze-hamam kompleksi olarak faaliyete geçecek. Bienal izleyicileri, bu mekânı Renato Leotta ve Taloi Havini’nin yerleştirmeleriyle deneyimliyor.

2015’te 14. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapmış olan Haliç kıyısındaki İstanbul’un en eski hamamlarından Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nı da bu bienalde sergi mekânı olarak kullanıyoruz.

Bugünkü adıyla M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattı’nın 1992 yılında temeli atılan Taksim istasyonunun inşaatı sırasında yapılan ve hâlen açık tutulan Metro İstanbul Yaklaşım Tüneli Taksim ve Beyoğlu’nda farklı disiplinlerden güncel sanatçıların çalışmalarına, seminer ve atölyelere ev sahipliği yapan bir galeri mekânı olarak kurulan Büyükdere35, bu rotada bienale ilk kez ev sahipliği yapacak olan mekânlar arasında yer alıyor.

Bu yıl, pek çok İstanbullunun bienal sayesinde haberdar olduğu Zeytinburnu’nda 14 dönümlük alana kurulu Türkiye’nin ilk tıbbi bitki bahçesi Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi bienal kapsamında iki sanatçının eserine ev sahipliği yapıyor. Bahçede 700’ü aşkın tıbbi bitki bulunuyor. Mekânla birleşen ve içlerinden bir tanesinin özel bir müzikal iş birliğine ilham verdiği iki sanat işi, bizleri koruyan ve besleyen, sanat, edebiyat ve mutfak kültürümüzü canlandıran, şarkılarımızda duyduğumuz ve şifa gücü hiç azalmayan türlerle aramızdaki kadim ilişkiyi hatırlatıp kuvvetlendirmeyi amaçlıyor.

Bienal’in Fatih dışındaki bir diğer önemli merkezi Beyoğlu oldu. Pek çok İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, performans sanatçılarını tek bir çatı altında birleştiren ve üretimlerini destekleyen Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı (PCSAA), ….. devamı için artfulliving üzerinden ilerleyebilirsiniz.

Yorum bırakın